Osmanlı Devletinde Akıncılar
Akıncılar Osmanlı sınır boylarının serdengeçti ve elit birlikleri idiler. Hızlı hareket eden, genellikle zırh kullanmayan, hafif silahlar ile hızlı saldırılar yapabilen akıncıların lideri Akıncıbeyi idi.
Akıncılığın temelinin Osman Gazi döneminde, Köse Mihal tarafından atıldığı söylenir. Orhan Gazi zamanında daimî piyade ve süvari askerlerinin teşkiline kadar hep akıncılar kullanılmıştır. Osmanlı uç beyliği ‘nin kısa sürede devlet hâline gelmesi de, akıncılar sayesinde olmuştur. Akıncılığın bir ocak şeklinde kurulmasında Evrenos Beyin büyük emeği olmuştur(1).

İlk zamanlar akıncı beylerinin çoğu, Osman Gazinin yoldaşları olan kumandanların çocuklarıydı. Akıncı beylerinin yetkileri çok geniştir, onlar istediklerini ocağa alır istemediklerini de ocaktan çıkarabilirlerdi. Divan-ı Hümâyun bu işlere hiç karışmazdı. Çok güvenilen akıncı beyi büyük bir yetkiye sahipti, emirleri doğrudan doğruya padişahtan alırdı(2).
Akıncı beylerinin rütbeleri sancak beyi seviyesindeydi. Akıncı eri, yüzlerce defa canını ortaya koyduğu için, diğer birçok ocağın subayından imtiyazlıydı. Akıncılar içerisinde fedai, dalkılıç, serdengeçti, deli,azap, gönüllü, beşli gibi şahıs ve grup isimleri vardı. 16. yüzyıl sonlarında 40 bin olan akıncı mevcudu, zaman içerisinde artma ve azalmalar göstermiştir(3).
akıncılar, bazılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle düşman içine giren ve hayatlarını talanla kazanan askeri bir birlik değildi. akıncıların vazifeleri, akın yapmakla kalmayıp, aynı zamanda düşmanın durumunu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi istihbarat görevini de yerine getirirlerdi. bu görevlerini esasa bağlayan kanunları vardı. akıncılık, babadan oğula geçerdi ve yalnızca türklere has askeri bir sınıftı. bunlar, şimdiki askeri teşkilattaki komando birliklerine benzetilebilir(4).
akıncılar, harp zamanında keşif kolu hizmetini görürlerdi. düşman arazisini dolaşıp, orduya yol açarlar ve kurulması muhtemel pusuları, ani ve süratli hareketleri ile bozarlardı. bundan başka ordunun yolu üzerindeki hububatı muhafaza, yerli halktan aldıkları esirler vasıtasıyla düşman hakkında haber toplamak ve köprü, geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da esas vazifeleri arasındaydı. akıncılar, genellikle asıl ordudan 4-5 günlük mesafede önden giderler ve yukarıda yazılan vazifeleri yerine getirirlerdi. bindikleri atlar da, akıncıların bu hızlı hayatlarına uygun, dayanıklı ve süratli olanlardan seçilirdi. sefere çıkarlarken, yedekte 4-5 at götürürler ve yorulan atlarını konak yerlerinde bırakırlar, dönüşte, bıraktıkları atlara ganimetlerini yüklerlerdi(5).
Akıncılığa kabul edilmek çok zordu. Bunun için doğrudan doğruya gönül rızası gerekirdi. Zîrâ kötü bir akıncı, birliğin mahvına sebep olabilirdi. Çok süratli intikâl, seri hareket, harikulâde süvarilik, fevkalâde silâhşorluk bu işin olmazsa olmazlarındandı. Bazı istisnalar haricinde akıncılık, babadan oğul’a geçerdi. Akıncılar savaş zamanlarında ordudan önce düşman arazisine girerek, orduya yol açar ve kurulması muhtemel pusuları bozardı. Akıncılar düşman topraklarına girecekleri zaman, kademeli olarak birkaç bölüme ayrılır, ilk kuvvetin karşısına mukavemet eden bir düşman çıkarsa, arkadakiler yetişip ona yardım ederdi. Akıncıların hücumları âni ve sert olduğundan, hemen her zaman düşman kuvvetlerini sarsıp dağıtırdı. Ayrıca ordunun yolu üzerindeki hububat muhafazasını sağlamak, esirler vasıtasıyla düşmandan haber toplamak, köprü ve geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da akıncıların vazifeleri arasındaydı(6).
Akıncı olabilmenin şartlarından birisi de, Türk olmaktı. Devşirmelerin devletin her kademesine, hatta sadrazamlığa kadar, yükselebilme imkânı varken, akıncı olmaları imkânsızdı. Bir akıncı adayı; imam, köy kethüda‘sı veya dürüst birini kefil göstermek zorundaydı. Akıncı ordu birlikleri diğer ordu ocakları gibi komuta kademesine bölünürdü. Her on akıncıyı onbaşı; yüz akıncıyı subaşı; bin akıncıyı dabinbaşı komuta ederdi. Bir hareketin akın adını alabilmesi için, bu akına beyinin katılması gerekiyordu. Bu komuta zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan akıncı beyi tanımlardı. Akıncı beyini devlet tayin ederdi. Bu önemli kumandanlık uzun süre Mihaloğlu, Evrenosoğlu, Turhanoğluve Malkoçoğlu gibi ünlü akıncı ailelerinde kalmış ve babadan oğula intikal etmiştir. Mihaloğlu, Sofya’da; Evrenosoğulları, Arnavutluk‘ta; Turhanoğulları, Mora’da; Malkoçoğulları da Silistre dolaylarında bulunurlardı. Osmanlı’da akıncılar, merkezî idareye bağlı değildi, sınır boylarında ocaklar hâlinde teşkilâtlandırılmıştı. Her mıntıkanın kumandanı ayrıydı ve akıncılar mensup oldukları sülâlenin ismiyle anılırdı(7).

Akıncıların Sonu
Osmanlı ordusunun öncü kuvveti olan akıncılar, 1595 senesinde, sadrazam sinan paşa’nın eflak seferindeki mağlubiyetine kadar güçlerini korumuşlardır. bu sefer dönüşünde akıncılar, tuna üzerindeki uzun bir köprüyü geçmekte iken, eflak voyvodasının yoğun top ateşi açtırması ile, tahta köprünün çökmesi üzerine, tuna sularına gömüldüler. karşıya geçemeyen bir kaç bin akıncı ise, düşman kılıçları altında şehid oldular. böylece Türk akıncı ocağı, bir daha altından kalkamayacağı büyük bir darbe yedi. nitekim, bu seferden sonraki kayıtlara göre akıncıların sayısı 3000’e inmiştir. vaziyet bu duruma gelince, hükümet yeni tedbirler almak mecburiyetinde kalmış ve kalelerdeki “serhat kulu” teşkilatı takviye edilerek, hudutların korunması bu teşkilata verilmiş, diğer taraftan da kırım hanlarının atlılarından faydalanma yoluna gidilmiştir.
Burada bir rivayette, Sinan Paşa’nın askerler köprüden geçiş yaparken vergi toplama basiresizliğinde bulunduğu ve bu yüzden köprü geçişinin yavaşladığı yönündedir. Her halükarda olan olmuş, Akıncılar top ateşleri altında şehit olmuş ve bir daha toparlanamamışlardır.
——–
Genel olarak baktığımızda Akıncıların orduya ve millete büyük hizmetler sağlayan, dönemlerinin elit ve savasçı birlikleri olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa’ya akınları ile nam salan Akıncılar, psikolojik savaşın da kazanılmasında büyük yararlar göstermiş, düşmana korku salmışlardır.
1595 de’ki elim olayın ardından asla toparlanamayan Akıncı Ocağı’nın yerine süvari olarak Kırım Hanlığı’nın askerleri kullanılmış, fakat o eski duruş ve tavır asla yakalanamamıştır. Ayrıca uzun mesafelere dayanıklı Özel Akıncı atları da Osmanlı da artık yetiştirilememiştir.
O güzel akınlarda, serhat boylarında şehit olan Akıncı atalarımızın şerefine, Y.Kemal‘in büyük şiiri ile bitirelim o halde bu yazıyı.
AKINCILAR
bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
haykırdı ak tolgalı beylerbeyi “ilerle”
bir yaz günü geçtik tuna‘dan kafilelerle
şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan
şimşek gibi türk atlarının geçtiği yoldan
bir gün yine doludizgin atlarımızla
yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
cennette bu gün gülleri açmış görürüz de
hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde
bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Kaynaklar : Ekşi Sözlük, Wikipedia,
