The Ghost Writer (2010)
Az kişinin bildiği, ummadım bir anda gelen, sağlam filmlerden the ghost writer. esasında arkasında roman polanski gibi isim var. yönetmen koltuğundaki isim böyle bir isim olunca filmden beklentiler de artıyor haliye. The Ghost Writer tüm beklentilerinizi karşılayacak türden bir politik yapım. İçinde siyaset, istihbarat, devletler arası güçler, gazetecilik adına birşeyler bulabileceğiniz filmlerden.
Herşeyden önce cesur bir politik gerilim olmuş the ghost writer. ingilterere başbakanını yada ailesini, gayette tony blair ile ilişkilendirilebilecek bir kurgu içerisinde cia ajanı olarak suçlamak, başbakanın anılarını elden geçiren yazara karısını düzdürmek, başbakanı savaş suçları soruşturmasına dahil etmek gibi eylemleri ben ziyadesi ile cesur buldum. belki de ülkemizdeki film ve dizilerin genelde siyasetten ve cinsellikten uzak suya sabuna dokunmayan tutumları yüzünden böyle.
Oyunculukların ve sanatsal kalitenin üst seviyelerde gezdiği bir film kanımca the ghost writer. özellikle ewan mcgregor ve başbakanın karısı rolündeki olivia williams rollerinin hakkını vermişler. pierce brosnan‘da kendini bir şekilde siyasetin içinde bulmuş yakışıklı ve karizmatik eski başbakan -aptal politikacı- rolünde hiç sırıtmıyor.
— spoiler —
karanlık arkaplan, sürekli yağan yağmur, hiçbir sahnede görmediğimiz güneş, zekice yazılmış diyaloglar, pek dramatik ve kaliteli finali ile birleşen politik göndermeler the ghost writer’ı benim son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerin arasına sokmaya yetti.
— spoiler —
The ghost writer sanatsal ve edebi anlamda üzerinde çalışılmış bir film. senaryosu sağlam, insanın aklına binbir türlü kurt dolduran cinsten. oyunculuklar kesinlikle sırıtmıyor. karakterler ingiliz soğukkanlılığına ve tavırlarına sahipler. bunu hissettirebiliyorlar. film görsel açıdan da başarılı. polanski bu gerilim hissiyatını ve karamsarlığı gayet başarılı verebilmiş.
— spoiler —
politik gerilimin yanısıra, lang’in izole evi ile de bir nevi korku filmi havası sindirilmiş filme. sürekli yağmurun dövdüğü lang’ın evi, rüzgarda ön bahçeyi süpüren ve kumlardan temizleyen uzakdoğulu hizmetçi, evin dekorasyonundaki gariplikler ve karakterlerin tavırları her daim filmi gergin izlemenizi sağlıyor. hatherton corporation ile halliburton‘a yapılan gönderme de anlayanlar için hoş olmuş.
— spoiler —
türden hoşlananların mutlaka izlemesi gereken bir film kanımca the ghost writer. bu tarz filmler arkaplanı bir yazarın elinden çıkmış hoş bir senaryo ile her zaman karşımıza çıkmıyor ve bu nadidelik ufak tefek göndermeleri ile enfes finali ile birleşince mutlaka izlenmesi gereken filmler arasına sokuyor the ghost writer‘ı. ici.
— spoiler —–
filmle ilgili detaylara imdb‘den bakacak olursak;
*the ghost writer‘ın hiçbir zaman adını öğrenemiyoruz.. ewan mcgregor‘a göre karakterinin gerçektende bir adı yokmuş ve senaryoda da replikleri the ghost olarak geçmekteymiş.
*film massachusetts’e benzemesi için -polanski abd’ye gelemediğinden- genelde almanya’da çekilmiş ve lang’ın evi stüdyo, camdan gördüğümüz manzara bizi kandıran bilgisayar efektleri imiş.
*filmin başlarında “the ghost” takside avukatın kendisine verdiği taslağı incelerken 624 sayfa olduğunu farkediyor. tony blair’in hayatını anlattığı “a journey” kitabı da tam olarak 624 sayfa.
— spoiler —