The Butler (2013) Film İncelemesi


Tam 8 ABD başkanına hizmet etmiş bir siyahi bir Beyaz Saray çalışanının gözünden, 1900’lerin ikinci yarısında ABD’nin geçirdiği sosyal değişimleri izleyiciye yansıtan bir film The Butler. Yönetmen ise Monster’s Ball filminden hatırladğımız ünlü isim Lee Daniels.

Bir Güneyli çiftliğinde işçi olarak çalışan anne ve babasının yanında büyüyen Cecil Gaines, annesine “beyaz adam” tarafından tecavüz edilmesi ve babasının öldürülmesi üzerine çiftliği terkeder. Çeşitli bar ve otellerde garsonluk, komilik gibi görevler üstlenen Gaines, beyaz sarayın personel avcılarından birinin radarına takılır ve Başkan’ın hizmetinde çalışmaya başlar. Daha sonraki yıllarda başkanlar değişecek, ABD değişecek, sivil haklar hareketi güçlenecek ve Gaines’in yaşamı hiç ummadığı şekilde gelişecektir.

Sıradan bir negro filmi olarak başlayan The Butler, yıllar içinde ABD’nin nasıl değiştiğini anlatması ile bende Forrest Gump benzeri bir izlenim de bıraktı yer yer. Film herşeyden önce bir negro filmi ve siyahilerin nasıl sıkıntılar çektiklerini, pasif direnişlerini, haklarını nasıl elde ettiklerini,  ABD’ye nasıl sadakatle hizmet ettiklerini anlatıyor. Bu esnada farklı başkanlar, farklı portreler, farklı yönetim tarzları görüyoruz.

Filmin ikinci yarısında Cecil Gaines ve büyük oğlu arasında, hakların nasıl elde edileceği yönündeki fikir ayrılıklarından doğan bir çatışma da izliyoruz. Kanımca filme katkısı yetersiz olan, filmi de ikilem de bırakan bir detay bu. Büyük oğlun Kara Panterler ekibine katılması ve orada yaşadıkları ve kara panterlerin iş yapma yöntemleri üzerinden yönetmen ve senaryo belli bir tavır koyuyor da denebilir. Görülüyor ki, Cecil daha ziyade pasif bir direniş sürdürmeyi seçiyor ve şiddeti reddediyor.

Film dönem geçişlerini yansıtmakta başarılı denebilir. Fakat Cecil’in aile içi sorunları ve beyaz saray detayları filmin sosyal hareketlere bence yeterince odaklanamamasına neden oluyor. Luther King bu filmde kesinlikle 60 sn’ye sığdırılacak bir insan değil. Keza Malcolm X. Bu karakterlere ve mücadelelerine kanımca film daha fazla odaklanmalı, Cecil bu hikayeleri anlatabilmeliydi. Bu iş büyük oğula kalmış ve maalesef geçiştirilmiş.

Filmin finalinde ise Cecil Gaines’in sekiz başkana hizmet ettikten sonra görevi bırakması, onore edilmesi, oğlu ile barışması ve bir siyahinin (Barack H. Obama) ABD başkanı olması ile gelen büyük kapanışı izliyoruz. Özellikle ABD’deki siyahi kesimin ilgisini çekebilecek, yakın dönem ABD tarihi ile ilgilenenlerin hoşuna gidebilecek, ağır ve durgun bir film bu. Oprah Winfrey şaşırtıcı bir şekilde beklediğimden iyi oynuyor. Forest Whitaker kanımca yanlış seçim. Zira filmin erken dönemlerinde genç Cecil Gaines rolü için biraz yaşlı kalıyor kendisi. Ama gayet iyi bir iş çıkardığını söylemeliyim. Jane Fonda, John Cusack, Cuba Gooding Jr, Robin Williams, Alan Rickman gibi çok nitelikli isimlerde yan rollerde filme adlarını yazdırıyorlar.

Herkesin damak tadına uygun olmayan, sosyal hareketler ve yakın tarih ile ilgilenenlerin daha çok beğenebileceği bir film The Butler. Ülkemizde ABD’deki gibi ilgi göreceğini sanmıyorum. Fakat harcayacak iki saatiniz varsa ayırabilirsiniz. Benim Notum 6/10.


The Butler (2013) on IMDb

You may also like...